GLOBAL DİPLOMASİ DERGİSİ

Prof. Dr. Mikdat ŞİMŞEK : İNSANOĞLU’NUN İKLİMİ DEĞİŞTİRME ÇABASI

Dünyadaki canlıların yaşamasında önemli bir kalkan görevi gören atmosferdeki bileşenler arasında denge bozulmaya başlanmıştır. Bu dengenin bozulmasına sebebiyet veren ise insandır. Çünkü, insanoğlu yaptığı birçok faaliyetle atmosferde sera gazların artmasına sebep olduğundan dolayı, iklimde olumsuz yönde hızla değişimler devam etmektedir.  

Konu ile alakalı olmalarından dolayı, İklim ve Sera Gazları terimlerinin bilinmesinde yarar vardır. Bu bağlamda, yapılan araştırmalara göre, İklim, bir yerde en az 30 yıl boyunca gözlemlenen hava basıncı, nem,  rüzgârsıcaklıkyağış ve yağış şekli gibi meteorolojik hadiselerin ortalamasıdır. Birçok Bilim insanına göre, Sera Gazları, karbondioksit, Nitrözoksit Metan ve Hidroflorür karbonlar gibi atmosferde Kızıl Ötesi ışınları tutarak atmosferin ısınmasına sebep olan bileşikler ve gazlardır.

Bir araştırmaya göre, Sera Gazların çoğu atmosferde doğal olarak bulunur ve dünyayı yaşama elverişli kılar. Bu bağlamda, Ozon tabakası rejimi dışında kalan ve dünya emisyon payı çok daha yüksek olan diğer sera gazları, ‘İklim Değişikliği’ başlığı altında düzenlenmektedir. Ancak endüstrileşme, kentleşme ve tarımsal üretim artışı gibi faktörlerden dolayı atmosferdeki karbondioksit, metan ve nitrozoksit yoğunluğu artmakta olup, bunlara sentetik gazlar eklenmesiyle İklim Değişikliği’ne yol açmaktadır.

Global İklim Değişikliği’ne sebep olan pek çok faktör bulunmaktadır. Bu faktörlerin bazıları şunlardır: 1) Ormansızlaşma, 2) Volkanik Patlamalar, 3)Elektrik Tüketimi ve Sera Gazı, 4) Endüstriyel Tarım ve Hayvancılık, 5) Doğalgaz Kullanımının Sera Gazı Salınımı, 6) Çevresel Etkenler, 7) Nüfus artışı ile aktivitesinin artışı, 8) Ulaşım, 9) Petrol Kullanımının Sera Gazı Salınımı, 10) Fosil Yakıtlar ve 11) Kömür Kullanımının Sera Gazı Salınımı. 

Bir araştırmaya göre, iklim değişikliğin birçok etkileri bulunmaktadır. Bu etkilerden bazıları şunlardır: 1) Çevre değişimi, 2) Biyoçeşitliliğin azalması, 3) İnsanın Faaliyet alanı, 4) İnsanların sağlığı, 6) Ekonomi ve 4) Deniz seviyesinin yükselmesi.

Yapılan araştırmalardan elde edilen istatistiksel bilgilere göre, onsekizinci asırdan bu yana dünyada ortalama sıcaklığın 0.74 °C arttığı tespit edilmiştir. Klimatologlara göre tedbir alınmazsa en olumlu senaryoya göre bile 2100 yılında ortalama sıcaklığın 1.8 – 4 ºC daha artacağı öngörülmektedir. Bu artışın 0.4 ºC’lik kısmı ise önümüzdeki çeyrek asırda olacağı düşünülmektedir.

Konu uzmanlarından pek çokğunun ortak görüşü ise, küresel ısınmada Ana Hedef iklim değişikliği tehdidini azaltmak üzere sürdürülebilir kalkınma yaklaşımı çerçevesinde küresel sıcaklık ortalamasının endüstri öncesi düzeyin üzerine 2 dereceden fazla çıkmasını önleyerek, 1.5 derece ile sınırlı tutmaktır.

Bireysel olarak iklim değişikliğini önlemeye bazı katkılar sağlanabilir. Bunları kısaca şu şekilde sıralamak mümkündür. 1) İhtiyaç tamamlandığında TV ve Bilgisayarın kapatılması, 2) Evler ve iş yerleri başta olmak üzere ihtiyaç duyulması halinde kapalı mekanların ısı kaybını önlemek için yalıtılmaları, 3) Enerji dostu ampullerin kullanılması, 4) Klima kullanılmaması, 5) Radyatörleri kapatmayacak şekilde eşyaların yerleştirilmesi ve  6) Işıklandırmanın doğru yapılması ve kullanılması,

İklim değişikliği sorunu çözmek için ozon tabakası odağında sentetik gazlara getirilen düzenlemeler başarılı olmuşken, diğer sera gazlarına getirilen düzenlemeler ise yetersiz kalmıştır. Normlar, hedefler, kurumsal yapılar, iş birliği ve yaptırım olasılıkları açısından sera gazı emisyonu ve iklim değişikliği   konularında başarının sağlanması için bilimsel uzlaşı ve tarafları iş birliğine teşvik edecek esnek süreçler sağlanmalıdır.

1990’lardan beri dünya emisyonun yaklaşık yarısından sorumlu üç ana aktör olan ABD, AB ve Çin’in pozisyonları incelenmiştir. Hem kendi emisyon kısıtlamaların toplam emisyona etkisi ve hem de diğer ülkelere örnek olma, önderlik etme ve baskı uygulayabilmeleri açısından bu güçlerin rejime katılımı hayatidir. Rejimin temel kısıtı, ABD ve Çin’in katılımındaki eksiklikler olmuştur. Örneğin, ABD, ozon tabakası rejimini iklim değişikliği rejimine bağlayan 2016 yılındaki ‘Kigali Değişikliği’ kabul etmemiştir. Çin ise geçtiğimiz 10 yılda iklim değişikliğini önlemek için ‘Rejim katılımını ve sektörel dönüşümleri’ gerçekleştirmeye başlamıştır. Ancak yüksek büyüme koşulundan dolayı, özellikle enerji alanındaki dönüşümü yetersiz kalmıştır. Çünkü, küçülme pahasına emisyon düşüşü, ana aktörler açısından (özellikle ABD ve Çin) ne bilinçli bir hedef ve ne de sürdürülebilir bir durumdur.

Küresel ısınma konusunda ABD ve Çin’e göre AB daha duyarlı davranmaktadır. AB, üye devletlerin iradesi sayesinde yüksek çevre standartları geliştirerek, kalkınma modelini sürdürülebilir hale getirmeye çalışmış ve buna uzun vadeli yatırımlar yapmıştır. Kendi içinde Yeşil Uzlaşı’ çerçevesinde ‘Yeşil Ekonomi’ye geçerken, küresel rejimin gelişimine katkıda bulunmuş, üçüncü ülkelerle ilişkilerinde çeşitli kural ve teşviklerle katkı alanını genişletmiştir.

Yapılan bilimsel çalışmalara göre, emisyon kısıtlama oranını azaltmak için ‘Yenilenebilir Enerjiye Yatırım Yapmak’ temel hedeflerden biri olmalıdır.  Bunun için tüm ülkelerin ortak akıl ile ortak kararlar alıp, uygulayarak hareket etmeleri gerekmektedir.

Netice itibariyle İnsanoğlu, İklimi Değiştirme Çabası Yerine İklim Değişikliğine Karşı Küresel İşbirliği’nde ısrarcı olması gerekir. Çünkü, dünya dengeli bir şekilde yaratılmıştır. İklim değişikliği başta olmak üzere çeşitli nedenlerle dünyayı, atmosferi ve içindeki bileşikler ile gazların oranlarındaki dengeyi bozmamak ve yaşanabilir bir mekanın devamı için herkes üzerine düşeni yapması gerekir.